vahşi güzellik
yurt edindiği o sabıkasız yüzde kök salarak
püskürttü kalbi leylak
şehvetine Hevsel’in
bulutsular çağlayan kör gecenin
oysa bendim taraçalardan süzülen duvak
bendim köpükten uçurtmalar çocukluklara
bendimi yendim
çiğnedim etlerimi güneşe serdim
bilendim dönüşene dek
sululuklar susuzluklara
bereledim tartakladım çitiledim dinmedim
katrilyon kameranın işte tam ortasında
insan insanı görmüyor artık leydim
hızla giden arabalardan
hırsla uzayan lenduha betonlardan
derin korkularda kentin insanı
izdihamın olanca kaosunda
devamlı dualarda bilinçaltı
uğramamak için
hazla çoğalan azgın kaza çeşitlerine çağın
en tımarhanelik yaşında kurtlu dünya
soycular kadar soysuzunu görmedim
tırmandım, tırmalandım, tütsülendim
yaldızlı göklerin gölgeliğinde
kösnüyen bendim
Meteor Yağmurunda Perseid’in
göğsüme gömülecek bir yer beğendim
göğsüm ki tıknaz
kabuslardan arda kalmış donanma
göğsüm ki şahına kadar başkaldırı
zağlı yoldaşlar
zarplı boykotlar arasında
en felaket devrimdir inanan yüreklerin
aniden öpüşmesi roket sağanağında
oysa usturalar
dilsiz cellatlardı gözlerin gözlerimdeyken
birden susması bütün yaprakların
başlayınca türbendeki hışırtı
büyür döşümdeki sustalı
Bilal Yavuz